Gestalt kuramcıları algısal örgütlemeye yardımcı olan yasların hepsini kapsayan daha genel bir yasa oluşturmuşlar ve buna Pragnanz yasası adını vermişlerdir. Kofka bunu şu şekilde açıklamaktadır: ”Psikolojik örgütlemeler, kontrol eden koşullar izin verdiği ölçüde,olabildiği kadar iyi olacaktır.” Her psikolojik olayda anlamlı,tam ve basit olma eğilimi vardır.Gestalcılara göre, psikolojik yaşantı ile beyinde var olan süreçler arasında izomorfizm(eş bilimcilik) vardır. Dışsal uyarıcılar beyinde reak-siyona neden olmakta ve bunun sonucunda yaşantı kazanılmaktadır. Gestaltcılar,beyinin kendisine gelen duyusal uyarımları Pragnanz yasasına göre aktif olarak işleyip anlamlı ve tam olan yeni bir forma dönüştürdüğü-nü ileri sürmektedirler.
Kofkaya göre dışarıdan gelen duyusal uyarımları anlamlandırma ve örgütlemede sadece Pragnanz yasası değil, aynı zamanda bireyin inanç-ları, değerleri, gereksinmeleri, tutumları da etkili olmaktadır. Bu nedenle, aynı fiziksel çevrede bulunan kişilerin çevreyi yorumlamalsrı ve tepkileri farklı olabilmektedir. Bunun için de bireyin davranışının gerisindeki ne-denleri anlayabilmek için coğrafi çevresinden çok, davranışsal çevresi bilinmelidir.
Algısal Değişmezler
Bir objeyi, koşullar değişmesine rağmen aynı obje olarak görmemize algısal degişmezlik denir. Kapının pozisyonuna bağlı olmaksızın(örneğin kapalıyken ya da açıkken) onu kapı olarak,kişiyi önümüzde durmasına ya da daha uzakta olmasına bağlı olmaksızın aynı kişi olarak algılarız.
Bir başka örnek olarak şu verilebilir; yemek masasının üzerindeki tabak , bardak ,çatal ve kaşıkları düşünün. Masayı algılarken, yanlızca gö-zümüzün retinası üzerine düşen verilere dayanmış olsaydınız, masanın üzerindeki tabaklar siz uzaktayken oval, yaklaşınca yuvarlak gözükürdü; bardaklar uzaktan ufak, yakından büyük bardak olurdu. bu durum algısal dünyamızda, içinden çıkılmaz bir karmaşa yaratır ve çevreye uyumumuzu olanaksız hale getirirdi. Beynimiz bu karmaşayı önlemek için algısal de- ğişmezliği yaratmıştır.
Bellek İzi ve Unutma
Kofka’ya göre, kazanılmakta olan yaşantı, bellek sürecini harekete geçirir. Çevresel yaşantının, beyinde meydana getirdiği etkinliğe bellek süreci denir. Bu etkinlik bittiğinde bir iz kalmakta ve bu ize bellek izi adı verilmektedir.
Gestaltçılar unutmayı ise iki nedene bağlamaktadırlar. Bunlardan bi-rincisi; test etme sırasında, bellek izini geriye getirme, anımsama ile ilgili güçlüktür. İkinci neden ise bellek izinin yeniden düzenlenmesi sırasında, orijinal olayın kaybedilmesi, bozulmasıdır.
İçgörüsel Öğrenme
Gestalt kuramın öğrenme anlayışımıza sağladığı en önemli katkı, içgörü çalışmasıdır. Sıklıkla, öğrenme bireyin o anda gerçekten anladığı duygusuyla birdenbire oluşur. Böyle bir öğrenme, unutmaya özellikle di- rençli ve yeni durumlara transfer edilmesi kolaydır.
İçgörüye dayalı öğrenmenin özellikleri şunlardır:
1-Çözüm öncesinden çözüme geçiş ani ve tamdır.
2-İçgörüyle edinilen, çözüme dayalı performans genellikle pürüzsüz ve hatasızdır.
3-İçgörüyle kazanılan problem çözümü uzun süre anımsanır.
4-İçgörüyle kazanılan bir ilke, diğer problemlerin çözümüne kolayca uygulanır.
Köhler, içgörüye dayalı problem çözme konusunda maymunlarla bir çok çalışma yapmıştır. Örneğin, bir muz hayvanın kafesinin tepesine asılmıştır, ayrıca kafesin bir köşesinde kutular bulunmaktadır. Maymunun muza ulaşabilmesi için kutuları yığması ve tırmanması gerekmektedir ya da muz, kafesin dışına, bir sopa ile ulaşılabilecek şekilde asılmıştır. Köhler’in maymunlarından Chica sopayı kullanarak muza erişmeye çalış-mış, alamayınca kutuları üst üstte koyup üstüne çıkarak muza ulaşmıştır. Grande kutuları uzunlamasına üst üste koyup, tırmanarak muzu almıştır. Köhlerin en akıllı maymunu Sultan ise muza ulaşmak için iki sopayı birbirine eklemiştir.
Üretici Düşünme
Wertheimer yaşamının son yıllarında Gestalt yasalarının eğitime uy-gulanması konusuyla ilgilenmiştir. ”Üretici Düşünme ” isimli eserinde Wertheimer, problem çözmenin doğasını ve tekniklerini açıklamıştır. Kendisi problem çözmeyle ilgili birbirine zıt iki süreçten bahseder: Gestalt ilkelerine dayalı öğrenmede problemin doğasını anlamaya yönelik olup bu tür öğrenmelerde bir başkası değil birey tarafından öğrenme (A tipi çözüm) söz konusudur. Bu çözümde öğrenilen konu kolaylıkla genellenebilir ve uzun süre anıumsanabilir .Diğerinde ise öğrenci olguları veya kuralları anlamadan ezberler ( B tipi çözüm) . Böyle bir öğrenme katıdır, çabuk unutulur ve sadece sınırlı durumlara uygulanabilir.
Anlayarak öğrenme ile ezberleyerek öğrenme ile arasındaki farkı, Michael Wertheimer (1980) , Katona tarafından yapılan şu deneyle açıklamaktadır. Deneklere birden dokuza kadar, aşağıdaki dizide görüldüğü gibi 15 tane rakam verilmiş ve onların bu diziye 15 saniye kadar baktıktan sonra , rakamları sırasıyla anımsamaları istenmiştir.
1 4 9 1 6 2 5 3 6 4 9 6 4 8 1
Deneklerin çoğunluğu ancak birkaç rakamı arka arkaya anımsayabil-miş, birkaç hafta geçtikten sonra ise yine çoğunluk hemen hiç bir rakamı anımsamamışlardır. Diğer bir guruba ise sayıların bir araya getirilişindeki ilkeyi bulmaları söylenmiştir. Diziyi inceleyen deneklerden bazıları, sayı dizisini birden dokuza kadar olan sayıların karesi olduğunu bulmuşlar ve bu ilkeyi haftalar , aylar sonra bile anımsamışlardır.
Problem çözmede tümden gelim ve tüme varım yöntemleri ezbere uygulanabilir. Kavrayış, sadece mantıksal doğruluğun olması demek değil, problemi bir bütün olarak algılanması , araçların, amaca gitme yollarının algılanması demektir.
Yukarıdaki örnekten de anlaşılacağı gibi Wertheimer’in eğitim açısından vurguladığı nokta cocuğun ne anladığı üzerinedir. Ayrıca problemin sunulması problemin çözülmesi için önemlidir çünkü bu , problemin kavranmasını ve çözümü keşfetme yeteneğini artırır.
İnsan düşünceleri her zaman bütünü arar. Hiçbir yarım bilgi insan beynini mantık açısından tatmin etmez. Bu durumda beyin otomatik olarak görüntünün tamamını mantık açısından tamamlar ya da insanda "bunun devamı nerede" sorusunun cevabını bulması için, araştırma dürtüsü uyandırır. Bu duruma gestalt kuramının pragnanz yasası denir.
Örneğin sağdaki resime bakın. Bu resimde görünen nesnenin ne olduğu sorulduğunda birçok kişi "otomobil" diyecektir fakat bu bir otomobil değildir. Eğer objektif olmak gerekirse bu bir otomobilin ön tarafıdır, ona "otomobil" dememizin sebebi pragnanzdır. Beynimiz otomatik olarak otomobilin geri kalanını tamamlayacak ve bunun bir otomobil olduğuna karar verecektir. Eğer beyninizin pragnanz safhasını atlatıp orijinal bir düşünce meydana getirmeyi denerseniz resmin devamına bir uçak, bir tren, bir kamyonet, bir tır, bir limuzin… arkası çizmeniz mümkün. Fakat bunun yerine en muhtemel olan otomobil ile tamamlanarak beyniniz bu çok küçük krizi pragnanz ile atlatmış olur.
Pragnanz bazen küçük yaşlarda görülmez ve bu durumda çocuk, zihninde oluşan boşluk onu rahatsız ettiği için örneğin apartmanın kenarına park etmiş aracın devamını görmek için aracın yanına kadar gidip bir bütün olduğunu gözleriyle görene kadar o araç ona rahatsızlık verir. Bu ise beynin aldığı bilgileri bütünleştirmek için kişide oluşturduğu merak dürtüsü ile olur ve yaş ilerledikçe pragnanz kişi için oldukça güvenilir hale gelir. Çünkü pragnanz genellikle yanılmaz. Bazen ise pragnanzın zinhnizde sürkeli atkif halde olduğunu tıpkı bu cümledeki altı çizili kısımları okumada sorun yaşamamanızı sağladığı gibi parçaları anlamlı bütünler haline getirmesi olarak da görebilirsiniz. Yani sadece yarım olanı tamamlamaz, aynı zamanda karmaşık olanı mantıklı bütüne götürür.
Soldaki çizimlerde solda gördüğünüz şeklin ortası beyniniz tarafından üçgene tamamlanacaktır, resmin sağındaki çizim ise bir topuz olarak üç boyutlu cisim gibi algılanacaktır. Parçalanmış şekilde incelediğiniz zaman soldaki çizim üç adet 60 derecelik açısı kesilmiş daireden, sağdaki resim ise koni şekinde çizilmiş çubukların bir küre üzerine yerleştirilmiş gibi çizilmesiyle elde edilmiştir. Aslında bu çizimler bütün değildir. Soldaki çizim için "üçgendir" ya da sağdaki çizim için "topuzdur" demek objektif değildir.
Pragnanz'ı Lehimize Çevirmek Mükün mü? Pragnanz'ı İhmal Ederek Daha Orijinal Düşünün – Daha Yaratıcı Olun
Başlıktan da anlayacağınız gibi insanların yaratıcılığını, orijinalliğini öldüren; onları sıradanlaştıran sebeplerin birisi de pragnanzdır. Pragnanz sizi sıradan insan olmaya iter, düşüncenizin önünü kapatır ve "herkes gibi" düşünmenizi sağlar. Bu aslında detaylı düşünmeyi kaldıramayacak beyinler için bir korumadır fakat kendinize bir paranoya kazandırmayacaksanız ve nerede kullanacağınıza karar verebilecek yeteneğe sahipseniz pragnanz safhasını ihmal etmeniz size fayda getirecektir. Söylenmek istenen nedir? Örenğin yukarıda verilen otomobil örneğinde olduğu gibi, "acaba otomobilin devamı bir limuzin olabilir mi?" sorusuyla merak edip kontrole gidecek düzeyde ve gereksizlikte yollar için kullanırsanız bu paranoya veya takıntı halini alabilir. Pragnanz'ı sanatsal yaratıcılık gerektiren uygulamalarda, aykırı çizimler taşıması beklenen projelerde, yoruma açık eksiltili kavramlarda kullanarak düşüncelerinize kendi imzanızı atmanız mümkün. Bunu yapmak için ise çok fazla düşünmenize gerek yok, sadece yarım bırakılmış bir kavramın devamını olması gerektiği gibi değil mantıklı fakat "zorlanırsa neden olmasın?" sorusuna cevap verecek bir sonuç olması yeterlidir.
Eğitim Psikolojisi - Gestalt ve insancıl yaklaşımda öğrenme.
YanıtlaSil